Pazarlamacılar, tüketicilerin dikkatini çekmek ve satın alma kararlarını teşvik etmek için ünlüleri sıklıkla pazarlama iletişimi çalışmalarında kullanmaktadır.
Tüketicilerin dikkatini çekebilmek ve zihinlerinde yer edinebilmek için çeşitli yöntemlerden faydalanılıyor. Bu yöntemlerden biri de reklamlarda ünlü kişilere ya da influencer’lara yer verilmesidir.
Markalar tüketicileri etkilemeyi, ürün ya da hizmete olan talebi artırmayı amaçlamanın yanı sıra, ünlü kişiler aracılığıyla marka imajı oluşturmayı ve markalarına bir ruh ve kişilik kazandırmayı da hedefliyor.
Ürünlerin her geçen gün birbirine benzemesi; tüketicinin ürünler arasında tercih yapmasını zorlaştırıyor. Tüketiciler de tercih etmeleri gereken ürünün ayrımını duygusal ve sembolik değerlerine göre kararlaştırıyor.
Örneğin, bir süt markasının kutusunda inek diğerinde ise çocuk varsa, tüketiciler kutusunda çocuk olan ürüne öncelik veriyor. Duygusal tatminin arzu edildiği bu dönemde tüketiciler, kendilerine sunulan ürün ya da hizmetlerin duygularına hitap etmesini, gönüllerini kazanmasını, hayranlık uyandırmasını ve kendilerini daha iyi ifade edebilmek için belirli kişilik özelliklerini ve imajları göz önünde bulunduruyor.
Tamam, şimdi plaza ağzını bırakıp normal bir şekilde açıklıyorum; tüketiciler markaları değil, yaşamları seçiyor!
Pazarlamacılar da ürünlerin tanıtımında marka ile örtüşebilecek bir ünlüyü kullanarak tüketicilerin duyguları ile oynuyor. Yok yok, duygularına dokunuyor diyelim…
Fakat buradaki tek suçlu biz pazarlamacılar değiliz! Bu bakış açısına göre tüketiciler, reklamı yapılan ürünü değil, söz konusu ürünün imajını satın alarak kendisini dış dünyaya ifade etmeye çalışıyor.
Siz bir ürün satın alırken neye dikkat ediyorsunuz? Ürünün pazarlamasında sevdiğiniz bir karakterin yer alması o ürünü almanızı etkiler mi?
